Yeni bir çalışma, rahim ağzı (serviks) ve vajinada bulunan mikrop gruplarının erken doğum riski ile ilişkili olabileceğini iddia ediyor. Bu araştırmada elde edilen sonuçlar ışığında gelecekte yararlı bakterilerin arttırılmasını ya da zararlı bakterilerin azaltılmasını hedefleyen terapilerin geliştirilmesi ile erken doğumun engellenebileceği ileri sürülüyor.
Las Vegas’da yapılan Society of Maternal Fetal Medicine yıllık toplantısında sunulan ve prematürite konusunda March of Dimes en iyi çalışma ödülünü alan araştırma erken doğumun engellenmesi ile ilgilenen bilim çevrelerinde büyük heyecan uyandırdı.
Doğumun 37. gebelik haftasından önce gerçekleşmesi olarak tanımlanan prematür ya da preterm doğum (erken doğum),düm dünyada 5 yaş altı çocuklardaki en önemli ve birinci sıradaki ölüm nedeni olarak kabul ediliyor.
2015 yılında sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde her 10 doğumdan biri zamanından önce gerçekleşmiş.
2007-2014 yılları arasında azalan erken doğumlar 2016 yılında yeniden artmaya başlamış. Amerikalı doktorlar bu artışın nedenini açıklayamıyorlar.
Zamanından çok önce doğan bebekler bazıları kendilerini ömür boyu etkileyebilecek sorunlar ile karşı karşıya kalabiliyorlar. En sık karşılaşılan problemler beslenme bozuklukları, uzamış sarılık, solunum sıkıntıları, görme kaybı, gelişme geriliği, işitme bozuklupu ve serabral palsi.
Bunlara ek olarak erken doğum hem aileye hem de topluma oldukça yüksek bir mali yük getirmekte.
Sağlıkta mikrobiota’nın önemi giderek daha fazla dikkat çekiyor. Kabaca vücudumuzda bir arada yaşayan zararlı ve yararlı mikropların tümü olarak adlandırabileceğimiz mikrobiota’daki bozuklukların ya da sapmaların pekçok hastalığın altında yatan ana neden olabileceği yönünde pek çok ve giderek artan bilimsel kanıt mevcut.
Örneğin bilim adamları barsak mikrobiotasının ve ciltteki mikropların miktarındaki değişimin bazı hastalıkların nedeni olduğunu ortaya koydular.
Bu araştırmanın başındaki Prof. Elovitz ve arkadaşları rahim ağzı ve vajinadaki mikrobiota ile erken doğum arasındaki ilişkiyi inceleyen bazı çalışmalar olduğunu ancak bunların hem sayı hem de araştırma tasarımı açısından yetersiz olduğunu vurguluyor.
Kendi araştırmalarında 1500 kadından gebeliklerinin 16-20, 20-24 ve 24-28. haftalarında toplam 3 kez vajinal sürüntü alarak bu bölgedeki mikrop popülasyonunu incelemişler.
İnceleme sonucunda ekip belirli bazı tür mikrobiota’nın erken doğum ile ilişkili olduğunu saptamış.
Örneğin yüksek düzeyde bifidobacterium ve lactobacillus varlığı prematür doğum riskinde azalma ile ilişkili bulunurken bazı anaerobic bakterilerin varlığı durumunda erken doğum riskinde artış saptanmış.
Prof. Elovitz kendi araştırmalarının en önemli özelliğinin daha önceki çalışmaların aksine rahim içindeki değil rahim ağzı ve vajinadaki bakterilere odaklanması olduğunun altını çiziyor.
Araştırma ekibine göre bundan sonra iyi bakterilerin arttırılmasının mı yoksa kötü bakterilerin azaltılamasının mı erken doğumun önlenmesi açısından daha etkili olacağının araştırılması gerekiyor
http://www.ajog.org/article/S0002-9378(16)31879-8/fulltext