Bazı çiftler çok kolay ve istedikleri zaman gebe kalabilirken bazı bireylerin üreme potansiyellerinin olmaması yüzyıllardır insanların ilgisini çekmiştir. Bu sorunun çözümü ile ilgili olarak hemen her dönemde pekçok tedavi yaklaşımı ileri sürülmüş, bunlardan bazıları başarılı olurken bazıları infertilite problemi yaşayan çiftlere yarardan çok zarar vermiştir. Özellikle bizim gibi kapalı toplumlarda çoğu zaman kusur olarak nitelendirilen bu durumu tedavi edebilmek maksadı ile her yörede değişik folklorik tedaviler uygulanmaktadır. Antik çağlarda sorunun nedenlerine yönelik pekçok gözlem ve inceleme yapılmış olsa da, olayın nedenini açıklayan ciddi bir teori uzunca bir süre geliştirilememiştir. Gebeliğin oluşması için kadından gelen yumurta ve erkekden gelen sperm hücrelerinin gerekli olduğunun, ve bunların kadının Fallop Tüplerinde karşılaşmaları gerektiğinin fark edilmesi, konu ile ilgilenenler için bir dönüm noktasıdır.Tıp ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak infertilitenin nedenleri çok daha iyi anlaşılmış ve altta yatan nedene yönelik tedavi alternatifleri geliştirilmiştir. Ancak tüm bu ilerlemelere rağmen hala daha bir kısım vakada herşey yolunda olmasına rağmen gebeliğin neden elde edilemediği bilinmemektedir. Bu tür vakalar açıklanamayan infertilite olarak sınıflandırılırlar. Geçmişte açıklanamayan infertilite vakalarının tüm vakalara oranı çok daha yüksek iken artan bilgiler sayesinde eskiden açıklanamayan bazı durumlar bugün bilinir hale gelmiştir. Günümüzde infertilite vakalarının %10-15’i bu başlık altında incelenmektedir.
Doğal yollardan gebe kalamayan çiftlerde uygulanan tıbbi yöntem ve tedaviler kısaca yardımla üreme teknikleri (Assisted Reproductive Techniques, ART) olarak adlandırılır. Geçmişten günümüze incelendiğinde ART’de kendi içinde büyük bir gelişim yaşamıştır. 1978 yılında İngiliz araştırmacılar Robert Edwards ve Patrick Steptoe kadın vücudu dışında döllenen ilk tüp bebeği dünyaya duyurdular. Hemen hepimizin tanıdığı Louise Brown’nun dünyaya gelmesi ile Tıp alanında ve özellikle infertilite konusunda gelişmeler süratlenmeye başladı. İlk başlarda uzun ve yorucu cerrahi işlemler gerektiren tüp bebek uygulamaları vajinal ultrasonografinin yaygın olarak kullanımı ile oldukça kolaylaştı.
Tüpbebek, klasik yöntemler ile gebe kalamayan kadınlarda uygulanan bir tedavi şekli olup, erkek (sperm) ve dişi (yumurta) döl hücrelerinin laboratuvar koşullarında birleştirilmesi sonucunda oluşan embryoların, rahime transferi ilkesine dayanır. Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen döllenme, kendiliğinden (in vitro fertilizasyon) ya da insan eliyle tek yumurta içine tek sperm verilmesi ile (mikroenjeksiyon) sağlanır. Mikroenjeksiyon daha ziyede erkek faktörüne bağlı infertilitelerin tedavisinde tercih edilen yöntemdir. Sperm sayısı az olan ya da hiç olmayan erkeklerde testislerden parça alınarak içinde sperm aranır. Sperm bulunursa bu sperm kadından alınan yumurtayı döllemek için kullanılır.Çiftin her ikisine ait üreme hücreleri elde edildiğinde laboratuvar ekibi in-vitro yani vücut dışı koşullarda döllenme işlemini gerçekleştirir.Bu yöntemde erkek ve kadın üreme hücreleri vücut sıcaklığındaki uygun bir ortamda 48 saat bekletilmektedir. Bu sürede elde edilen yumurtaların yaklaşık yarısında döllenme oluşmaktadır. O zaman bu döllenmiş yumurtalar embryo (cenin) olarak adlandırılmakta ve son hedef olan kadın rahmine yerleştirilmektedir.
Tüpbebek, önceleri enfeksiyon veya cerrahi işlem sonucunda tüplerinde kalıcı hasar oluşan kadınlarda uygulanmaya başlanmış, kısa bir süre sonra ise, kısırlığa yol açan diğer nedenlerin tedavisinde de kullanılır olmuştur. Bugün, endometriosis, nedeni açıklanamayan kısırlık olguları ve erkeğe bağlı kısırlıkta tüpbebek yöntemleri ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Özellikle son yıllarda uygulanmaya başlanan mikroenjeksiyon, sperm sayısının çok düşük olması ve hatta menisinde hiç sperm olmamasına karşın, testisinde sperm bulunan erkeklerin tedavisinde bir devrim olarak nitelendirilmektedir.
Tüp bebek uygulamaları çiftle görüşme ile başlar. Bu ilk görüşme çiftin hangi tedavi yöntemine uygun olduğuna karar vermek amacını taşır. Görüşme sırasında çiftin öyküsü alınır, önceden yapılmış olan tetkikler değerlendirilir ve kadın ile erkek muayene edilir. Erkeğin değerlendirilmesinin temelini Semen analizioluşturur. Kadının jinekolojik muayene ve ultrason incelemesi yapıldıktan sonra, Smear testi ve çeşitli bakteriyolojik incelemeler için numuneler alınır. Adetin üçüncü günü yapılan hormon tetkikleri ile, yumurtalıkların ilaçlara nasıl cevap verecekleri önceden anlaşılmaya çalışılır. Daha önce çekilmemiş ya da çekildiği halde kalitesi yetersiz ise rahim ve tüplerin görüntülenmesi amacı ile bir rahim-tüp filmi çekilmesi gerekir. Her iki eş için AIDS, sarılık testi; yalnızca kadınlar için kızamıkçık testi ve kan sayımı istenir. İkinci görüşmede ise , ilk görüşmede istenen tetkikler değerlendirilerek, bir tedavi planı çizilir ve uygun olan vakalar programa alınır. Bundan sonra ovülasyon indüksiyonu ile tedaviye başlanır.