Fetal gelişme kısıtlılığı ya da daha eski tabiri ile rahim içi gelişme geriliği genetik ya da çevresel faktörler nedeni ile bebeğin büyüme hızını ve potansiyelini tam olarak yakalayamadığı durumları ifade etmek için kullanılır. Bebeğe, plasentaya ya da anneye ait nedenler sonucu ortaya çıkar ancak çoğu zaman bu üç faktör bir arada etkilidir ve altta yatan nedeni bulmak mümkün değildir.
Nedenleri
Genetik nedenler
Yapılan çalışmalar bebeklerin doğum ağırlıklarındaki büyük farklılığın altında yatan sebebin %30-50 oranında genetik nedenlere bağlı olduğunu ortaya koymuş. Her iki tarafın da etkisi olmakla birlikte bebeğin doğum ağırlığına annenin etkisi babadan daha fazla. GKC ve HNF1beta adı verilen genlerin düşük doğum ağırlığı ile ilişkili olduğu bulunmuş.
Düşük doğum ağırlığı aynı zamanda anne babanın öyküsüne de bağlı. Kendileri küçük doğmuş olan kadınların bebeklerinin de düşük doğum ağırlıklı olma olasılığı 2 kat fazla. Benzer şekilde ilk bebeği düşük doğum ağırlıklı olan bir kadının ikinci bebeğinde de aynı durumun olma olasılığı yüksek.
Karyotip bozukluğu yani kromozom anomalileri tüm fetal gelişme kısıtlılığı nedenlerinin %20’sini oluşturuyor. Bunlar arasında en fazla görülenler trizomi 18 ve 13
Doğumsal (konjenital) anomaliler: Büyük ya da birden fazla doğumsal anomali varlığı bebeğin sağlıklı bir şekilde büyümesinin önünde engel oluşturabilir ancak bu anomaliler tüm fetal gelişme kısıtlılığı olgularının %1-2’sinden sorumludur.
Çoğul gebelikler: Rahim içinde büyüyen bebek sayısı, tek ya da çift yumurta olması, tek ya da çift plasenta olması fetal gelişim üzerinde direkt etkiye sahiptir.
Çoğul gebeliklerde fetal büyümenin geri kalmasının nedeni tam açık değildir ancak çevrenin her iki bebeğin gereksinimlerini karşılamada yetersiz kaldığı düşünülmektedir. Ayrıca çoğul gebeliklerde gebeliğe bağlı komplikasyonların da daha fazla görülmesi başka bir risk faktörüdür.
Enfeksiyon: Gebeliğin ilk 3 aylık döneminde geçirilen enfeksiyonlar takip eden dönemde bebeğin gelişimini direk olarak etkiler ancak tüm fetal gelişme kısıtlılığı olguları incelendiğinde bu durumun %5’den daha az izlendiği görülmektedir.
Kızamıkçık, toksoplazma, cytomegalo virüs (CMV), sıtma, frengi, herpes gibi mikroorganizmalar bebeğe geçebilirler ve hücre ölümü, dolaşım yetersizliği gibi faktörler ile bebeğin büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde etkileyebilirler.
Gelişmiş ülkelerde fetal gelişme kısıtlılığı açısından en sık görülen viral etken CMV’dir.
Bakterilerin rolü son derece sınırlıdır.
Plasental nedenler
Pek çok fetal gelişme kısıtlılığı olgusunda özellikle tekrarlayan olgular iskemik plasental hastalıklar yani plasentanın yeteri kadar kanlanıp beslenememesi nedeni ile görülmektedir. Bu tanım klinik olarak preeklampsi, fetal gelişme kısıtlılığı, plasentanın erken ayrılması gibi bulguları ifade etmek için kullanılır.
Bebeğin besin ve oksijen gereksinimi ile plasentadan gelen maddeler arasındaki uyumsuzluk fetal büyümenin bozulmasına neden olur. Aslında hayvanlarda yapılan deneylerde plasenta kapasitesinin gereksinimden çok çok daha fazla olduğu gösterilmiştir.
Örneğin koyunlarda plasentanın yaklaşık yarısı çıkarılmadan fetal büyümede değişiklik izlenmez.
Buna karşılık insan bebeği plasental kitleye çok daha fazla bağımlıdır ve gelişme kısıtlılığı olan bebeklerin plasentası normallere göre yaklaşık %24 daha küçük bulunmuştur. Ancak plasenta fonksiyonel kapasitesi sadece plasenta ağırlığı ve çapına göre değerlendirilemez.
Plasentanın kendi damarlarında anormallik, kısmı alanlarda rahim duvarından ayrılma annede madde veya alkol kullanımı gibi etkenler de fetal gelişimi etkileyebilir.
Bunun yanı sıra göbek kordonu içinde iki yerine tek atardamar olması da zaman zaman küçük bebeğe neden olmaktadır.
Bazı olgularda bebek tamamen normal olmakla birlikte plasentada kromozom bozukluğu izlenebilir. Confined placental mozaisism (CPM) adı verilen bu durumun nedeni açıklanamayan gelişme bozukluklarının yaklaşık %10’undan sorumlu olduğunu düşündürmektedir. Eldeki veriler bu durumun bebekte bir soruna neden olmadığını düşündürmektedir.
Anneye bağlı nedenler
Rahimden plazantaya doğru olan kan akımında azalmaya neden olan bozukluklar
Rahim ve bebeğin eşi arasındaki kan akımı gelişimsel bozukluklar sonradan ortaya çıkan tıkanıklık yada damar yapısındaki problemler nedeniyle azalabilir.
Annedeki yüksek tansiyon böbrek yetmezliği şeker hastalığı gibi tıbbi nedenler ya da preklampsi gibi durumlar anne ile bebek arasındaki kan ve oksijen alışverişini bozarak bebekte büyüme geriliğine neden olabilir.
Hamilelik öncesinde annenin kilosu ya da gebelik sırasında az kilo alımı: Annenin gebelik esnasında az kilo alması bebeğin kilosunda en fazla %10 civarında bir oynamaya neden olur yani çok önemli bir faktör değildir ancak anne adayı hamileliği sırasında çok fazla ve uzun süreli aç kalırsa bir başka deyişle beslenme bozukluğu yaşayacak kadar aç kalırsa, bu durum bebeğin kilosunu ve büyümesini etkileyebilir.
Örneğin ikinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda’da anne adaylarının günlük kalori alımı 450 ila 750 kaloriye kadar düştüğünde bebeklerin doğum ağırlığı yaklaşık 250 gr daha az olarak saptanmış.
Benzer şekilde yine aynı dönemde Rusya’da Alman işgali esnasında hamile kadınların günlük kalori alımı yaklaşık 300 kaloriye kadar düşmüş ve bu kaloriler genelde protein değil karbonhidrat ağırlıklıymış bu şiddetli açlık durumunun sonucu olarak ortalama bebek doğum kilolarında yaklaşık 500 g azalma saptanmış
Hamile kalmadan önce ideal kilosunun altında olan kadınların hamileliklerinin sonunda 2500 g’dan gramdan ufak bebek doğurma olasılığı daha fazladır.
Çolyak hastalığı olan kadınlarda da besinlerin düzgün emilememesi nedeniyle düşük doğum ağırlıklı bebeklere rastlanabilir.
Hipoksemi. Hipoksemi yani değişik akciğer kalp hastalıkları yada şiddetli annemiye bağlı kanda taşınan oksijen miktarının azalması durumu bebeğin gelişimini olumsuz yönde etkiliyebilir. Doğuştan kalp hastalığı olan 96 gebe kadının incelendiği bir çalışmada bu kadınların zamanında doğan bebeklerin bebeklerinin genel popülayona göre anlamlı oranda küçük olduğu saptanmış.
Hamatolojik ve bağışıklık sitemi ile ilgili sorunlar: Orak hücreli anemi gibi hastalıklar yada antifosfolipd sendrom gibi bağışıklık sistemi hastalıkları plasenta ile bebek arasındaki kan akımını bozarak büyüme sorunlarına neden olabilirler.
Sigara ve madde kullanımı: Tütün ve tütün ürünleri ile kokain ya da narkotik gibi yasa dışı uyuşturucu kulllanımı direk hücreler üzerinde ölümcül etki ile ya da bu hücrelerin beslenmesini bozarak bebekte gelişme geriliğine neden olurlar.
Sigara özellikle gebeliğin son 3 aylık döneminde bebeğin büyümesi üzerinde çok büyük etkiye sahiptir. Gebeliğin son trimesterinda sigara kullanmayı bırakan annelerin bebeklerinin doğum ağrılıkları hiç sigara kullanmayanlar ile benzerdir.
Pasif sigara içiciliğinin bebeğin doğum kilosu üzerine olan etkilerini araştıran pekçok çalışma mevcuttur.Bu çalışmalar gebelikleri süresince sigara içilen ortamlarda bulunan ve dumanı solumak zorunda kalan kadınların bebeklerinin düşük doğum ağırlıklı olma riskinin fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Üreme çağının uçlarında olan yani çok genç ya da çok yaşlı anne adaylarının bebeklerinde gelişme kısıtlılığı görülme riski daha fazladır.
İki gebelik arasının kısa olduğu durumlarda da risk artmış olarak bulunmaktadır.