Dünyada ilk tüp bebek denemesi, tüp problemi olan bir kadında, yumurtalıklarını önceden uyarmadan, yani onun doğal siklusunda oluşan yumurta ile kocasının spermi kullanılarak yapıldı. Bu teknolojiyi dünyada ilk kez başaran kişiler Edwards ve Steptoe oldu ve ilk denemeleri dış gebelik ile sonuçlandı, yani embryo rahim içinde değil, tüpde yerleşti. İkinci deneme ise başarılı oldu ve sonuçta bir kız çocuğu, Louise Brown dünyaya gelen ilk tüp bebek olarak tarihe geçti. Daha sonraları ise,bugün de kullandığımız ve kadının adet döngüsünü kontrol ederek daha fazla sayıda yumurta elde edebilmeyi sağlayan ilaçlar geliştirildi. Yumurtalığı uyarmak suretiyle daha fazla yumurta, takiben daha fazla embryo ve sonuçta daha yüksek gebelik oranları elde etmek geride kalan 22 yıllık serüvende kısırlık uzmanlarının hedefi oldu.
Bu gelişmelerin hastalara ve dolayısı ile doktorlara ve topluma faturası daha yüksek tedavi maliyeti, yüksek çoğul gebelik oranları ve bunların komplikasyonlarının maliyeti, erken doğan bebeklerin hastane ücretleri, ovarian hiperstimülasyon sendromu (yumurtalıkların fazla uyarılmasına bağlı olarak karında su toplanması ile seyreden ve hastanede tedavi edilmesi gereken bir tablo), rahimin gebeliği taşıyabilme yeteneğinde azalma, yumurtalık kanseri riskinde artış, fazla embryoların ne olacağı konusunda tartışmalar ve tüm bunların sonucu olarak artan ekonomik yüktür.
Ancak konu ile ilgili teknik gelişmeler, laboratuvar koşullarındaki hızlı ve yüzgüldürücü gelişmeler, toplumun sağlık alanındaki gelişen bilinci, doktorları daha düşük maliyet, daha az ilaç kullanımı ile sonuçta kabul edilebilir sınırlarda gebelik oranlarının elde edilebileceği doğal siklusda tüp bebek uygulmaları konusunda çalışmaya zorlamaktadır.
Bu tür yaklaşımda hasta adet kanamasının başlangıcından itibaren tıpkı yumurtalıkların uyarılması işleminde olduğu gibi belirli aralıklarla ultrason ve hormon incelemesine çağırılmakta ve doğal şekilde büyüyen follükülün gelişimi takip edilmektedir. Follikül uygun büyüklüğe ulaştığında yumurta toplama işlemi yapılmakta ve vajinal ultrason eşliğinde ince bir iğne yardımı ile bu follikül aspire edilmektedir. Elde edilen follikül ile kadının eşinin spermi laboratuvar ortamında, uygun sıcaklık ve besleyici serum içerisinde ve tüp bebek ya da mikroenjeksiyon uygulamasına tabii tutulmakta ve oluşan embryo daha sonra kadının rahim içine transfer edilmektedir. İşlemden 12 gün sonra ise test yapılarak gebelik olup olmadığı anlaşılmaktadır.
Kadının doğal siklusunda genellikle her ay yanlızca tek bir yumurta hücresi geliştiğinden işlem için sadece tek bir yumurta elde edilebilmektedir. Sonuçta oluşan embryo 1 tane olacağından gebelik olması halinde çoğul gebelik olma olasılığı ortadan kalkacaktır. Bugüne kadar konu ile ilgili yapılmış ve bilimsel dergiler ile kongrelerde sunulmuş çalışmalardan elde edilen sonuçlar şu şekildedir: Takibe alınan hastalardan tek bir adet döneminde yumurta elde etme oranı %65’dir, elde edilen bu yumurtaların %70’i döllenmekte, embryo transfer edilen hastaların ise %10-20’sinde gebelikelde edilmektedir.
Bu tedavi yaklaşımının en önemli avantajı kadının her adet döneminde tekrarlanabilmesidir. Oysa halen uygulanan, yumurtalıkları uyararak yapılan tüp bebek tedavileri en az 2-3 ay arayla ve yılda en fazla 2-3 sefer yapılabilmektedir. Diğer önemli bir avantajı ise tedavi maliyetinin 5’de bir azaltmasının yanısıra, çoğul gebelik, ovarian hiperstimülasyon sendromu, yumurtalık kanseri riski gibi komplikasyonların ortadan kalkmasıdır.
Ülkemizde bu teknik talep olmaması nedeni ile sadece ilaç maliyeti çok yüksek ve gebelik olasılığı düşük olan, yumurtalık rezervi düşük, tedaviye kötü cevap vermeye aday grupta uygulamaktadır. Hastalarda, hem çok yüksek ilaç paraları ödemeden zaten kendiliğinden gelişen tek yumurta kullanılmakta hem de komplike bir tedavinin maddi ve manevi ağırlığı en aza indirilmektedir. Kendi kliniğimizde bu yöntemle elde ettiğimiz gebelik oranımız %13 civarındadır.
Embryo ve rahimin döllenme aşamasındaki biyolojisi tam olarak çözüldüğünde, insanlar diledikleri an tek bir yumurta ile tek bir bebeğe %100 oranında sahip olabileceklerdir. Günümüzde büyük bir hızla devam eden çalışmalar sayesinde bu hedefe ulaşmak için ihtiyaç duyulan zaman çok değil gibi görünmektedir.