1500’lü yıllardan 1900’lü yılların başına kadar batı dünyasını kasup kavuran ve dolaşım sistemi ile sinir siteminde kalıcı harabiyetlere sebep olan frengi 2. Dünya savaşından sonra keşfedilen güçlü antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde önemini yitirmişken, AIDS hastalığının yaygınlaşması ve frengi ile HIV enfeksiyonu arasında yakın ilişki olması nedeni ile yeniden ilgi odağı haline gelmiştir.
Özellikle Kuzey Amerikada görülme sıklığı giderek artmaktadır. Hastalık Troponema Pallidum adı verilen bir bakteri tarafından yapılır. Yapılan onca araştırmaya rağmen hala daha bu mikroorganizmayı üretebilecek bir kültür ortamı bulunamamıştır.
Görülme sıklığı konusunda çok değişken raporlar vardır. Sosyoekonomik düzeyi düşük topluluklarda daha sık görülür. A.B.D.’de 100.000’de 16.8 ile 100 arasında görüldüğü bildirilmektedir. Vakaların büyük çoğunluğu 15-30 yaş arasında, birden fazla partneri olan kişilerdir.
Bulaş yolları AIDS ile aynıdır.
En sık heteroseksüel ya da homoseksüel cinsel ilişki ile bulaşır. Bir diğer bulaşma yolu ise enfekte kan ve kan ürünleri ile temasdır. Birden fazla kişinin kullandığı iğneler, uyuşturucu bağımlılarında hastalığın kolayca yayılmasına olanak sağlar. Plasentadan kolaylıkla geçtiği için hasta bir gebe mikrobu karnındaki bebeğe bulaştırabilir.
Klinik
Hastalık evreler halinde ilerler ve her evrede değişik bulgular verir.
Primer sifiliz: Hastalık etkeni ile temastan sonra genital bölgede ağrısız bir ülser belirir. Bu lezyonaşankr adı verilir. Yine kasık bölgesindeki lenf düğümlerinde büyüme olur ancak bu lezyonlarda da ağrı görülmez. Ciddi şiakyet yaratmadığı için hastaların çoğu bu belirtileri önemsemez. Lezyonlar tedavi edilmediği taktirde 6-8 haftada kendiliğinden gerileyerek kaybolur.
Sekonder sifiliz: İlk lezyonun görülmesinden 6 hafta- 6 ay sonra mikroorganizmaların kan yolu ile yayılması sonucu eklemlerde enfeksiyon başlar. Ciltte döküntüler olur ve bu döküntüler 4-12 hafta içinde kaybolur. %1 civarında vakada karaciğer iltihabı, böbrek hastalıkları, menenjit görülebilir.Hastalarda ateş ve boğaz ağrısı olabilir.Genital bölge civarında nemli, düz condyloma lata adı verilen ve yüksek bulaştırıcılığa sahip lezyonlar ortaya çıkar. Kısmi saç dökülmesi nadiren görülebilir. Ağız, boğaz ve vajinada ülserler ortaya çıkabilir.
Latent (sessiz) sifiliz: Tedavi edilmediği taktirde sekonder sifilizin belirtileri de kendiliğinden kaybolur ve sessiz enfeksiyon halini alır. Bu durumda hastalık sadece yapılan kan testlerinde saptanabilir. Bu süre zarfında mikroorganizmalar yavaş yavaş çoğalmaya devam etmektedir. Latent enfeksiyonun ilk yılı içinde hastaların %25’inde belirtiler zaman zaman alevlenebilir. Zamen geçtikçe kişinin hastalığı bulaştırıcılığı giderek azalır.
Tersiyer sifiliz: İlk enfeksiyondan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıkar. Hiçbir dönemde tedavi edilmeyen vakaların %35’inde tersiyer sifiliz ortaya çıkar.Bu 10 yıllık süre AIDS varlığında daha kısa olabilir. Terisyer bulgular 3 kategoride saptanır:
- Kardiyovasküler lezyonlar %10 vakada görülür. Aorta’da balonlaşma, kalp kapakçıklarında yetmezlik vb. gibi bulgular olur.
- Nörolojik lezyonlar Göz, beyin zarları gibi sinir sistemi organlarında hasarlar olur
- Diğer sistemik lezyonlar Dişler, dişetleri, kas iskelet sistemi, ve iç organlarda lezyonlar görülür.
Tanı
Sifiliz etkeni olan mikroorganizma kültürlerde üretilemediği için tanıda en yararlı yöntem kan testidir. Kanda yapılan serolojik testleri ile antijen ve antikorlar aranır. Taze lezyonlardan alınan örneklerin özel floresanlı mikroskoplar altında incelenmesi ile T.Pallidum görülebilir. Beyin-omurilik sıvısından örnek alınarak serolojik testler yapılabilir.
Tedavi
Hangi evrede olursa olsun sifilizin tedavisinde antibiyotikler kullanılır ve takipte antijen titreleri ölçülür.
Gebelik ve frengi
Tedavi edilmemiş frengi varlığında gebeliğin herhangi bir döneminde ya da doğumda hastalık anneden bebeğe bulaşabilir ve bu durum konjenital sifiliz olarak adlandırılır. Konjenital sifilizin komplikasyonları arasında ölü doğum, doğum sonrası erken dönemde bebek ölümleri ve bebekte ciddi kemik bozuklukları ve sinir sistemiyle ilgili hastalıklar sayılabilir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2008 ile 2012 yılları arasında konjenital sifiliz oranlarında bir azalma izlenirken 2012 ile 2016 yılları arasında ise %87’ye ulaşan dramatik bir artış saptanmıştır. Aynı zaman dilimi içersinde üreme çağındaki kadınlarda karşılaşılan enfeksiyon oranları da benzer şekilde artmıştır.
Amerikan preventive services task force tüm hamile kadınların gebeliğin erken döneminde bu hastalık açısından mutlaka taranmasını önermektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Pirimer ya da sekonder frengi hastası olan kadınların yaklaşık %43’ünün gebelik sırasında tedavi edilmediği, çünkü bu gebe kadınlarda tarama yapılmadığı, veya gebeliğin erken dönemlerinde negatif çıkmasına rağmen gebeliğin ilerleyen dönemlerinde yeniden test yapılmaması nedeniyle daha sonradan ortaya çıkan hastalığın atlandığı veya pozitif test olmasına rağmen hatalı olarak tedavi verilmediği düşünülmektedir.
Ülkemiz açısından net bir istatistik olmasa da bu kadar ciddi bir hastalığın taranması asla ihmal edilmemelidir.
Kaynak